Yaşanmamış bir sabahın güncesi...


 ...

Kubbesi çökmüş eski bir katedral ziyaret ettim rüyamda, merdivenleri sessiz karanlık koridorlara çıkan. Göğsümde döngüye girmiş bir çan gürültüsü ile uyandım sonra ansızın. Saat sabahın dördü, kaçamadığım sinir nöbetlerini selamsız kabullere başladım. Yağmurun pencereye vuran fısıltısı adımı sayıklıyor sanki, beraberinde garip bir irkilme. Rüyayı düşünmeye başladım; çökmüş kubbe, sonsuzluğa çıkarmışçasına uzanan merdivenler ve mistik bir terkedilmiş hissi. Kafamın içinde kronolojisi kaybetmiş bir film şeridi dönmeye başlıyor. Trajik bir sahne aslında, bağımsız karakterler ve seslerin çirkin bir uyumsuzluğu. İnsan böyle anlarda neden geçmişi ile bağ kurmaya çalışır? Güvenli bir kaçış noktasından fazlası olmalı geçmiş denen olgu, hatta acı denen tecrübeden farklı bir rota olmalı.

04.05...
Göğsümdeki çan ritmik bir titreme yaratmaya başladı. Sıkışıp kalmış gibiyim karanlığa, vücudum kaskatı olmuş kadim zaman heykeli misali. Ait olmadığım çağı yargılıyorum, ayakta olmamın müsebbibi değilmişim gibi... Yağmur adımı fısıldamayı bırakmış, kısık sesli bir ezgi tutturmaya başladı. Tenimde yağmuru hissetmek isterdim şu an, inatçı mevsim rüzgârı ile çıkmazları arşınlardım belki. Sokakların en soğuk olduğu zamanlar, yağmurun ise en suçsuz. Sahi ne kadar sürecek bu yağmur? Birkaç milenyum daha sığdıramam sanırım bu dört duvara.

04.06...
..
...


Bulut Seyyahı – Yaşanmamış Bir Sabahın Güncesi / Aralık 2020


Yorumlar

Popüler Yayınlar